Hüzün, keder, elem… Birçok ismi olan üzüntü duygusunun sizi nasıl etkilediğini bir düşünün. Acı veren ve içimizi parçalayan bu duyguyu yaşamayı hiçbirimiz istemesek de o zaman zaman kapımızı çalıyor.
Kendi hayatımızdan uzaklaştırmak istediğimiz gibi genellikle başkalarının üzülmesini de istemiyoruz. Olaylar karşısında üzüntü tepkisi veren birine “Ağlama lütfen!”, “Buna mı üzüldün?”, “Hadi üzülme artık.” gibi cümleler kuruyoruz. Peki üzüntüye neden tahammül edemiyoruz?
Karşımızdaki kişi üzüldüğünde genellikle elimizden bir şey gelmiyor. Belki de üzülen kişiye karşı hissettiğimiz sorumluluk karşısında ne yapacağımızı bilmemenin verdiği çaresizlik ve suçluluk hisleri bu tahammülsüzlüğü yaratıyor.
O halde, hisseden kişiye acı veren ve yanındaki diğer kişileri çaresiz hissettiren hüzün duygusu ne işe yarıyor? Temel duygularımızdan biri olan üzüntünün birçok işlevi bulunuyor.
Üzüntü, bir kayıp sonrası ortaya çıkıyor. Bu kayıp gerçek olabileceği gibi bizim zihnimizde yarattığımız bir algı da olabilir.
Severek kullandığımız bir eşyamızın bozulması, işten çıkarılmamız, arkadaşımızın bizi artık sevmediğini düşünmemiz, ayrılık yaşamamız, başarısız hissetmemiz, bir yakınımızın yaşamını yitirmesi üzülmemize sebep oluyor.
İfade etme şekli kişiden kişiye, kültürlere ve zamana göre değişen üzüntünün temel işlevi bağ kurmaktır. Üzüntüyü yaşayan kişi bir şekilde “Acı çekiyorum, beni anla ve yanımda ol.” demiş oluyor. Böylece üzüntü kayıp yaşadığımız zamanlarda bağ kurmamızı, destek almamızı ve var olan ilişkilerimizi güçlendirmemizi sağlıyor.
Doğal ve gerekli olan üzüntü duygusuyla birlikte:
- hayatta bizim için neyin önemli olduğunu sorguladığımız bir sürece giriyoruz,
- diğerleriyle ilişkilerimizi gözden geçiriyoruz,
- insanlar olarak birbirimize ihtiyacımız olduğunu hatırlıyoruz
Eğer üzüntü duygusunu günlük yaşamınızı etkileyecek şekilde yoğun yaşıyorsanız içinde bulunduğunuz süreci anlamlandırmak için psikolog desteği alabilirsiniz.
0 yorum